15 Şubat 2011 Salı


Aşk ve Sevda ...


Gidilen bir yol, bitmez tükenmez bir sevda degil midir.

Hani gidipte zaman zaman korktugumuz bir sevda masali gibi

kimi zaman sessiz kimi zaman ürkek

korkunc bir roman degil midir aşk ?


Eline kalemi aldigin zaman

bitmez tükenmez bir arzu ile

sevdiginin adini duvarlara kazimak degil midir sevda.


Belki ümitsizligin hancer gibi saplandigi bir anda

sevgilinin sicakligini hissetmek kadar mutlu eden

kiymetli bir nesne midir aşk...

Sorarim sana...


Maşukunun yolunda bir adim atmak icin

ve kalan son paranlada ona sevgi almak değil midir aşk ?


Hani derler ya aci olgunlastirir diye,

sevdiginin yolunda aci degilde

mutluluk bulmak degilmidir sevda...


Aşk dedikleri carpan bir yürek mi sadece

yoksa kelime anlami gibi sıkı sıkı sarmak degil midir aşk...


Gözlerde kaybolup tende birleşmek degil midir sevda.

Sadece sex degildir insanlari birbirine yakinlastiran dedikleri zaman

"bu yalan" dedigin anda ki kadar aldatmak degil midir sevda...


Yoksa bunlarin hepsine sırtını dönüp

gidip bir fahişenin kollarina kendini fütursuzca birakip,

herşeyin yalan oldugunu söylerken

kendinin bile inanmadigi bir kuru iftiramidir aşk...


Yada sadece bir güne sıkıştırılmış

duygudal bir cikar elde etmek midir aşk...

Yoksa elinin tenine degdigi anda

ruh ikizim, seninim demek midir sevda..


Aldigim nefesi seninle ayni şehirde oldugum icin

kabul ediyorum demek midir aşk...

Yada cekilip en koyisuna yalnizliklarin,

kendi başina kaldiginda

"neden böyle" sorusunu sormak midir aşk


Bence eksik kalmaktan korkmak degil

sevdigini itiraf edebilme cüretinde buluna bilmektir aşk ...

Ya sen...



Yunus Emre Tatar

Br Ankara yolcuğundan ...


6 Şubat 2011 Pazar

Sevgili uğrunda canlarını öyle verirler ki, tekrar can verebilmek için tekrar dirilmek isterler...



Yedi katman var aşk için. Bu öyle bir hastalık ki, hasta bu hastalıktan zevk alıyor ve kurtulmak istemiyor. Öyle bir acı ki, aşk sahibi bunu arzı ediyor ve aşk derdine uğrayan kişi bir daha iyileşmek istemiyor. Acı çeken, acıdan kurtulmak dilemiyor. Zor gibi gözüken şeyleri de kolay gösteren de, doğuştan olan huyları ve doğal eğilimleri değiştiren de o.


"Seven" bir sıfat orada ve "sevilen" bir isim. O ismi bilmek sevmek içinde uğrunda ki ölmek içinde yeterli. Seven sevilenin uğrunda daima hasret, hicran, ayrılık, firkat acıları ile besleniyor. Acılar olmadan, uykusuz geceler olmadan huzur bulamıyor âdeta. Bu yüzden aşıklar Doğu'da, yıldızların çobanları olarak bilinir. Onların göz kapakları bulutlara ders okutur. Gözleri denizlere yansır. Sevgili uğrunda canlarını öyle verirler ki, tekrar can verebilmek için tekrar dirilmek isterler.


Aşklarında ortaklık istemezler ve rakiplerine karşı acımazsızlıkla zirvelere alçak kalır. Bu konuda şehirleri yakmak bir yana, harabeler bile yeniden harap edilecek kadar acımasız olabilirler. Öyle aşıklar vardır ki, ünlü sufi-lerden Arabi ve Mevlana'nın aşk yorumlarına hiç durmadan yeni yorumlar ilave etmek ve onların bir cümlesinden her dakika yeni bir kitap çıkarak istercesine derece derece aşkı çoğaltıp dururlar. Onlar aşklarını arttırdıkça yazıcılar bunları daha abartarak yazarlar. Aşk konusunda ciltler ve kütüphaneler dolusu bilgi üretmiştir Doğu'da. Yalnızca aşkı tanımlamak için harcadıkları mesaiyi söz gelimi hekimlik alanında harcamış olsalardı belki ölüme çare bulurlardı.


...