Kendimi bildim bileli kitap okumaktan haz alırım hep. Özellikle okuduğum kitaplar Divan Edebiyatı, Tasavvuf Edebiyatı, Psikoloji ve Polisiye Romanlarıdır. Farklı kitap türleri de okumuş olsam genel itibari ile durum böyle. Yaklaşık olarak haftada ortalama en az 2 kitap okuyorum. Özellikle kitaplarda "Aşk" olaylarına dikkat ederim. Normal hayatta da çevremdeki insanların aşkları dikkatimi çeker. Olay analizi yaparım birazda. Kendi başımdan da geçmiş bazı aşk olayları var. Kitabını okuduğum insanlar birbirinden değerli ve dünyanın taktirini kazanmış kişilerdir. Bende kendi çapımda yaşadığım şeylerle bir aşk analizi yaptım. Ne kadar doğru olduğunu okudukça kavrayacağınıza eminim.
Aşkın ne tarihi vardır, ne kişisi, ne zamanı, ne hayatı, ne yeri, ne de yuvası vardır. Genç yaşta edindiğimiz aşklarımız vardır ve yetişkinlik dönemine kadar sürer. Şimdi herkes aşkın yaşının olmadığını söyler ama gelin görün ki 50 yaşında birisi 18 yaşında birisine aşık olamaz derler. İki kişi birbirine ilgi duyunca aradaki ne olursa olsun "hani aşkın yaşı yoktu!" derler. İnanın kendileri o durumu yaşamıyor olsa dışarıdan yaşayan birisini kesinlikle "yerden yere" vururlar. Yani aşkın içinde çıkar mı var sorusu geliyor aklına insanın!
Evet aşkta çıkar söz konusudur. Aşk karşılıksızdır denir her zaman. Aslında aşkın içinde karşılık olmayınca aşk mı olur sorusunu kimse sormuyor kendine!? Yada aşk zora gelince çekip gitmek midir sorusunu sormuyoruz! Diğer taraftan bakınca evlilik yeminini hiç düşünmüyoruz! Ne vardı evlilik yemininde: "İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta ...." diye gidiyor. Şimdi ne kadar çok paranız varsa o kadar güzel güne sahipsiniz, ne kadar paranız varsa o kadar mutlusunuz anlayışı mevcut. Şunu düşünüyorum; acaba elimizde para denen şey olmazsa mutlu mu olmayacağız? Yada yeterli imkanlar olmazsa mutsuz mu olacağız!? Düşünülmeyecek gibi değil. Ama gerçek olanın paranın her şey için bir aracı olduğunu unutup her şeyin para olduğunu düşünmekten geçtiği gerçeğidir.
Şimdi evliliklerde arkadaşlıklarda kısa sürüyor. Evlenen çiftlerin çoğunluğuna sorsanız aşık olarak evlenmişlerdir. Klasik yalanlarla birlikte" cicim ayları" geçtikten sonra aşkta biter hikayesini de kendilerine dost edinmişlerdir. Kısacası hiç bilmedikleri duyguları yaşamadan daha hayata doğru dürüst adım atmadan toplumun dayatmalarına inanmışlardır. Böyle olunca mutlu mu olunur ! Kesinlikle hayır. Yani başkaları için hayatını şekillendirmenin mantıksızlığını göstermeye çalışıyorum.
Asıl anlatmak istediğim konuya gelirsem eğer, aşkın olmadığına inanıyorum. Evet aşk diye bir şey yoktur. Aslında beşeri insanlar arasında aşk yoktur. Hiçbir zorluğa gelemeyen, birbirine saygı duymayan, sevgiyi tüketmiş insanlarla dolu her yanımız. Bunu da sebebi yine toplum da, onu ayrı bir zamanda ele almayı düşünüyorum. Yani anlayacağınız aşk denen şey insanların geçici hevesleridir. Bakın hevestir diyorum. Çünkü hevesler geçer, aşk denilen şey ilahi bir kudrettir ve o hiçbir zaman tükenmez.
Yunus Emre der ki; "Ölen hayvan olur, aşıklar ölmez." Yunus Emre, Mevlana, Şems, Karacaoğlan, Hacı Bektaş-ı Veli, Süleyman Çelebi ... gibi insanların aşklarını daha anlamamış bir toplum var. Onların aşk dediklerini şimdiki gençlikte daha önceki gençlikte kendi bedenlerindeki adrenalin yükselmesi gibi düşünüyorlar. Kesinlikle hayır. Aşk öyle iki dakikada sahip olunan ve ayrıldıktan sonra biten bir şey değildir. Aşk ilahi aşka sahip olan erenlerin dediği gibi; ""Yare varmaktır, yare varıp onun yareni olmaktır. Her zaman ona varmak için gün saymaktır."
Ayrıldıktan sonra "zaten anlaşamıyorduk, ben ona çok fedakarlık ettim ama hiçbirisini hak etmedi, sakın erkeğe/kadına güvenmeyin" demek değildir. Zaten aşkı bilenler böyle gereksiz teferruatlara girme gafletinde bulunmazlar.
Yani lafın kısası aşk sadece ilahi olandır. Beşeri aşk ise yalan olan geçici ve heves olandır.
Yunus Emre der ki: Ey Hoca! İstersen var bin hacca, hepsinden iyice bir gönüle girmektir!
Güzel bir gönülde güzel bir ömre ...