29 Ekim 2010 Cuma

Avuç içimsin ...


Bir gün Mevlâna eve girer ve hanımı ona sorar;

" Bu kadar Aşıksın Mevlâ'ya, şükürler olsun bu Aşkı yaşayıp yaşatana..! Peki bana ne kadar Aşıksın..?" der.

Mevlâna hanımına şöyle der;

Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,

Bir adım gelene on adım gidişimsin

Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin

Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,

Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin

Ve kapanmayan avuç içimsin...

26 Ekim 2010 Salı

Yaşam ...

Doğrusu hiç aklıma gelmemişti, yüzyıllık bir takvimin dörtte üçünü tüketip, arkamda bırakacağım. Gençken ömür gölünün öteki kıyısı, o kadar uzaklarda görünüyor ki. Ve kıyıya yaklaştıkça, çok yakın görünüyor arkada bıraktığın kıyı. Kıyıları her yolcusuna göre değişip duran, büyülü bir sudur ömür gölü. Bazen düşünüyorum: - Hayat bana ne öğretti, diye. Pek bir yanıt bulamıyorum. Sadece gözlemim o ki, bedelini ödemeden geçemiyorsun ömür gölünü. Ya bedelini peşin peşin ödeyerek yaklaşıyorsun öteki kıyıya; ya öteki kıyıya bedelsiz yaklaşmaya kalkıyorsun ve kabaran dalgalarıyla göl, mutlaka senden çıkartıyor geçişin bedelini. Bazen "başarı nedir", "mutluluk nedir" soruları da takılır aklıma. Ömür gölünden geçerken gördüm ve anladım ki, insanlar bu tür soyut kavramların tanımlamasıyla pek ilgilenmiyorlar. Örneğin kimi servet sahibi olmayı başarı zannediyor, kimi politik paye sahibi olmayı. Bana sorarsanız "başarı"nın çıtası çok daha yüksek. "Kimseye yalan söyleme ihtiyacını duymayacak bir düzeye erişmiş olarak yaşamaktır başarı; dürüst olduğundan ötürü değil, ihtiyaç duymadığından ötürü". Picasso, yahut Einstein; kime karşı duyacaktı ki, yalan söyleme ihtiyacını? "Mutluluk ise, sevdiğinle zamanı süresiz unutmaktır" bence. "Başarı"yla "mutluluk" da pek beraber olmuyor. Mutlular, boş veriyorlar, zamanı başarıya doğru kanatlanarak unutmaya... Ve yine bendenize göre, ömür gölünü geçerken sevdiğin işle uğraşmaktan aldığın lezzet; ondan sağladığın kazancı harcarken aldığın zevkten daha büyükse, pekala "yaşamış" sayılabilirsin. "Varlıklı" olma haşmetiyle gözleri kamaşanlar, görmeyebilirler "var olma" nakışlarının gizli tadını..

Duygular !

Yazmakta olduğum tiyatro oyunlarından küçük bir bölümü televizyondaki 'Küçük Şeyler 'dizisine koyduk.
Söz konusu bölümde satranç oynamakta olan bir karıkoca arasında şu konuşma geçmektedir:
-Erkek:''Hayatım,atını almak zorundayım.''
-Kadın:''Aaaa,alma şekerim,ben onu seviyorum.''
-Erkek:''Ama hayatım,atını almazsam bu oyun satranç olmaktan çıkar.''
Bu noktada ben devreye girip ''Eğer ekek atı almazsa, bu oyun satranç olmaktan çıkar ama aşk olur.'' diyorum.Evet,gerçekten bazen mantığın bittiği yerde aşk başlar.
Pek çok aşk tanımı var,bunlardan bir tanesi şudur:Bizim için değerli bir kişi için mantıklı olmayan bir şekilde davranmayı tercih edebiliyorsak bu aşktır.Satrançta eşinin attını almamak aşk sayılabilir.(Aşk ,karşılıklı olunca galiba daha iyi oluyor.Eğer erkek de diyelim filini seviyorsa ,kadın da onun filini almamalıdır.)İnsanların uzun yıllar sevgililerini beklemeleri,kimilerine göre mantıklı olmayabilir ama bekleyenlere göre aşktır.Cinsel aşkın yanı sıra başka aşklarda vardır;mesleğinize ,sanatınıza aşkla bağlanabilirsiniz.Geceler boyu uykusuz kalıp minnacık bir fırçayla yüzlerce nokta oluşturmak,kimilerine göre mantıklı değildir ama size göre ,bana göre aşktır.Sizin kollarınızı kaldırıp kendı etrafınızda dakikalarca dönmeniz ,kimileri için mantıksızdır ama bu, bir Mevleviye göre ve bana göre aşktır.Bir bebeğin veya felçli hastanın kakasıyla uğraşmak bir açıdan mantıklı olmayabilir ama bir anne için,bir evlat için veya bir hemşire için,bu da bir aşktır.
Ben böyle düşünüyorum:Çocuğum veya öğrencilerim sözkonusu olduğunda ,zaman zaman ,belki de sıklıkla ,mantıklı olanı duygularıma üstün tutarım.Çünkü onların gelişiminden ben sorumluyum,onlara rehberlik etmek zorundayım.Bu yüzden onların iyiliği için bazen mantık duygularımdan önce gelebilir.
Ancak,annem,babam veya eşim söz konusu olduğunda durum değişir.Onlara karşı duygularımı mantığımdan üstün tutarım,çünkü onların gelişimlerinden,terbiyelerinden ben sorumlu değilim.Diyelim ki annem araba yolculuğunda şurada oturmak istiyor ama orada oturması pek mantıklı değil,diğer koltuğa oturmamız daha kolay,daha mantıklı.Bu konuda annemi ikna etmeye çalışmam,bu şeyin benim mantığıma uyup uymaması önemli değildir,eşime mantıklı geliyorsa veya sadece o öyle istiyorsa,konuyu tartışmam.Aynı duyarlığı eşimde bana sergiler.

Üstün DÖKMEN

19 Ekim 2010 Salı

Abraham Lincoln'un, Oğlunun Öğretmenine Yazdığı Mektup



Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona:

Her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya kendini adamış bir lider vardır.
Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona
. Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret.

Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona.

Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını...
eğer yapabilirsen;
ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı...

Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi...

Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona.

Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma.
Tüm insanları dinlemesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret...

Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona.

Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini...
Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını, fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret.
Ona nazik davran ama onu kucaklama.
Çünkü, ancak ateş çeliği saflaştırır.
Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun,
Bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.

Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret.
Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır...
Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsen bir bakalım...
O ne kadar iyi, küçük bir insan,
oğlum..."

5 Ekim 2010 Salı

Sen sen ol ...


Kimseyi değiştiremezsin hayatta.
Ve kimse için de değişmemelisin.
Kimliğini kaybettiğin an yaşamını çöpe attın demektir. İstemediğin sürece hiçbirşey için ödün vermeyeceksin hayatta.
Gün gelir verecek bir şeyin kalmaz çünkü. Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası senden istediği için değil.
Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır.
Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle.Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil. Herkesin gidebileceği biryol vardır.
Sen yeter ki yanında yer ayırmayı bil.
Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin için…
Seninle gelmek isteyenleri yanına al. Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata.
Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini.
Hayat rahat insanlarla güzel.
Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel...