29 Haziran 2010 Salı

.........Gülle Muhabbet



Nedir ey kırmızı gül, böyle cilveli bakış?
Yârinin dudağından yoksa bûse mi çaldın?
Dikenin mi acıttı, kanadın nakış nakış.
Gördün mü yaptığını beni hicrâna saldın.
Neresidir vatanın, bilinmeyen diyâr mı?
Kimdir seni ilk öpen, yoksa sevdalı yâr mı?

Nedir bu güzel koku, maşukun teri midir?
Ne oldu utandın mı? Yanakların kızardı.
Mahcubiyet gereksiz, burası yeri midir?
Sendeki soylu duruş ezelden beri vardı.
Akan ne çığlık çığlık çektiğin ah-u zâr mı?
Senden ayrıldı diye şeydana intizar mı?

Nedir o şebnem midir? Sakın 'gözyaşım' deme,
Gelen mutlak gidecek, bitirip imtihanı
Ve nihai karara erdirecek mahkeme.
Gönüllerin sultanı terk eyledi cihanı.
Köklerine yurt olan bu küçücük mezar mı?
Yaradanım bu sonu kötü olsa yazar mı?

Salın ey gül rüzgârda, yazda, kışta, baharda.
Mest olsun cümle canlar, seni resmeden kalem.
Eğme sakın başını, yakışmaz intihar da.
Seninle şenlenecek efkârlanınca âlem.
Kıyma damlalarına, yaprakların pınar mı?
Acılı gözyaşınla kara toprak kanar mı?

Merhametle işlendin, Rabbim’ den armağansın.
Gönlü bizâr bülbülün solmayacak sevdası.
Uzat başını göğe, bulutlar aşka kansın!
Tanımasın hiç kimse elem keder ve yası!
Şarkıda geçse adın gönülleri yakar mı?
Paylaşalım derdini, yetecek kadar var mı?

Çekinme ey gül söyle kavuşmamak mı derdin?
Ferhat Şirin’e erse, sürer miydi efsane?
Aşkların güzelini tüm dünyaya gösterdin.
Mahşere kadar bekle! Burası çilehane.
Ne sanmıştın bizleri, vurulacak şikâr mı?
Boynumuz kıldan ince, dikenin zülfikâr mı?

AFET KIRAT

20 Haziran 2010 Pazar

Aşkımı bir sır gibi senelerce sakladım...



Gündüzüm seninle gecem seninle
Beyhude geçti bu ömrüm derdinle

Aşkımı bir sır gibi senelerce sakladım
Geceleri rüyamda ismini sayıkladım

Sevgilim saçların zannetme solmaz
Dünyada sevenler bahtiyar olmaz

Aşkımı bir sır gibi senelerce sakladım
Geceleri rüyamda ismini sayıkladım

9 Haziran 2010 Çarşamba

Eğer...



O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!

Can Yücel

7 Haziran 2010 Pazartesi

Ateşsiz Odunu Yanar mı Sandın !


Selam verdin çıktın birden karşıma,
Açtığın yaralar diner mi sandın?
Meddah oldun girdin gönül çarşıma,
Kukla oynatmayı hüner mi sandın?

Kaskatı vicdanın hep kin güderken,
Sevdamla eğlenip, alay ederken,
Arkana bakmadan çekip giderken,
Kırılan kalp sana döner mi sandın?

Düşürsen de beni dönen çarkına,
Su yerine çamur dolar arkına,
O zaman varsan da işin farkına,
Su olmadan ateş söner mi sandın?

Karabaş koyundan olur mu teke?
Konuşamıyorsun olmuşsun keke!
Boşuna uğraşma çıkmaz o leke,
Kara katranı sen tiner mi sandın?

Biçare kalarak seni beklerken,
Bırakıp da gittin durup duruken.
Tekrardan dönmemi ümit ederken,
Ateşsiz odunu yanar mı sandın?


Abbas Yurt