9 Temmuz 2009 Perşembe

otobüscü serkan

Serkan ölünce cennetin kapisinda kuyruga girer.
Hemen önünde bekleyen adam pederdir. Kapida bir melek
beklemektedir.
Melek pedere sorar:
)))Hiç günahın var mı peder ?
Aziz melek ben rahiptim. Tüm hayatım boyunca hep tanrıma dua ettim. Karıma
ve çocuklarima sadik kaldim.
Insanlara ve hayvanlara hep yardim ettim
.. Melek :
Çok iyi, bunları biliyorduk zaten.

Al sana cennetin gümüş anahtarı der.
Ve sonra Serkan'a döner.
))) Senin hiç günahın var mı?
; Serkan:

Ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım.Tanrıya dua
etmedim etmedim açikçasi, inancim da zayifti ve bir günahim vardi.. Çok
sert ve hizli otobüs kullanirdim
.. Melek Serkan'a döner ve
bunu da biliyoruz..
)))Çok iyi al sana cennetin altın anahtarı..
Peder bu olaya çok sinirlenir:
Ben hayatımı tanrıya adadım siz de gidip
Bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz,
haksızlık değil mi ?!!

Melek gülerek:
..))) Oglum sen vaaz verirken
herkes uyuyordu ama
Serkan otobüs kullanirken herkes dua ediyordu.

formula1 türkiye kuralları

- Türk pilotlar araçlarının bagajlarında mangal bulunduramayacak.

- Otomobilde teyp ve anfi teşkilatı varsa söktürülecek, mini vantilatör, kafasını sallayan köpek ve dikiz aynalarında boş CD bulunduran pilotlar yarışa alınmayacak.

- Araçların arkasında yazılı bulunan "Canısı, Var Ya, Deli Yürek, Bir Doyamadım Bir de Sabah Uykusuna, Günahkar Sokakların Tövbekar Çocuğu Muhittin; O Şimdi Asker, Tertip İdris, Anan da sollardı" gibi ibareler acilen çıkartılacak.

- Pitstop anında (tamir bakım amaçlı kısa mola) teknik ekipten, "Usta gelmişken bir karbüratöre bakıver", ya da Diferansiyelden ses geliyor, alt takımlara el atıver" gibi taleplerde bulunulmayacak.

- Ülkemize gelen hiçbir yabancı pilotun arabasına yaklaşıp, "Usta kaç yapıyo bu?", "Bizim Almanya'daki kayınçoda bunun aynısından vardı", Bunların ikinci elleri kaça gidiyo hoca" gibi sorular sorulmayacak.

- Start verildiği anda arkadan Daaaaat" diye kornayla uyarı yapılmayacak.

- Yarış sırasında yabancı pilotlarla çarpışmak suretiyle kaza yapan pilotlarımızın, "Trafik gelmeden yerinden kıpırdatmam arabayı", ya da "Sana sanayiden tanıdık bi ustanın kartını vereyim, git ona yaptır, faturayı ben hallederim" gibi yaklaşımlar göstermelerine kati surette izin verilmeyecek.

- Yabancı sigara reklamlarıyla birlikte, milli menfaatler uyarınca, sigara ve içkilerin yanı sıra Vefa Bozacısı gibi reklamlar alınabilecek. Ancak, yarış sırasında kesinlikle çay sigara içilmeyecek.

- Cam silici çocuklar pistten uzak tutulacak.

- Yine startta bekleyen arabaların arasına, trafik tıkalı zanneden sucu, kağıt helvacı, simitçi gibi seyyar satıcıların girerek sürücülere satış yapması engellenecek.

- Piste kati surette hız engelleyici tümsek konmayacak.

- Pistin çevresinde büyük veya küçük baş hayvanların, sürücülerle virajı aldığında karşı karşıya gelmesine engel olunacak.

- Seyircilerin bir kaza anında piste fırlayıp, kazma, kürek ve levyelerle sürücüyü yaka paça arabadan çıkarmalarına engel olunacak.

- Pitstoplarda duran otomobillere kapkaççıların yaklaşmasına izin verilmeyecek.

- Starttan önce otomobillerin başında bekleyen Pist Bebeklerine "Yavrum hepsi senin mi?", "Bebek akşam boş musun?" gibi tacizlerde bulunanlar kesin diskalifiye edilecek.

- Otopark mafyasının, pistin etrafındaki 10 kilometre çapındaki alana girmesine kolluk kuvvetleri engel olacak.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

maykıl ceksin kolbastı:))

kelebek öpücükler...

Çoğu zaman pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz. Bir süre önce bir arkadaşım 3 yaşındaki kızını bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının kağıtları ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti. Buna rağmen küçük kız ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve " Bu senin için babacığım" dedi. Arkadaşım gösterdiği tepki icin kendini suçlu hissetti ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı. Kızına bağırdı: " Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun? " Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve söyle dedi: " Ama babacığım kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemistim. Hepsi senin icin babacığım.” Babanın içi paramparça olmuştu. Kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı. Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının baş ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu. Gerçek anlamda bakmak gerekirse herbirimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz. Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz.

3 Temmuz 2009 Cuma

mutluluğun formülü tuzlu kahve...

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika bir şeydi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdıama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı..
"Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken delikanlı birden garsonu çağırdı..
" Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı..
Kahveye tuz!..
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi..
Delikanlı anlattı:
"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem çocukluğumu deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum.
Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.."
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.
İçini bu kadar samimi döken evini ailesini bu kadar özleyen bir adam evi aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen evini arayan evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kız . da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak..
..Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii..
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi prenses prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..
40 yıl sonra adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Şöyle diyordu satırlarında..
"Sevgilim bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki şeker diyecekken Tuz çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken değiştirmeye o kadar utandım ki
yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem her şeyi yeniden yaşamak seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
Lafı açıldığında birgün biri kadına "Tuzlu kahve nasıl . bir şey" diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının..
"Çok tatlı!.." dedi..

seni seviyorum demek yetmiyor...

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.
İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder
birliktelikleri tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.
Gel zaman git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki mutluluktan
içi içine sığmaz artık ve anlar ki su'ya aşık olmuştur.
İlk kez aşık olan çiçek etrafa kokular saçar
"Sırf senin hatırın için ey su" diye...
Öyle zaman gelir ki artık su da içinde çiçeğe karşı
birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki
çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.
Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba
"Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.
Çünkü su pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek
alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.
Çiçek suya "Seni seviyorum der. Su "Ben de seni
seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek
yine "Seni seviyorum" der. Su yine "Ben de" der.
Çiçek sabırlıdır. Bekler bekler bekler...
Artık öyle bir duruma gelir ki çiçek koku saçamaz
etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.
Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der
ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek
artık. Rengi solmuş çehresi sararmıştır çiçeğin.
Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler
çiçeğin yardımcı olmak için sevdiğine...
Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla
başını döndürerek çiçek suya der ki; "Seni ben
gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum
karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır
nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder
çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu
ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."
Su merak eder sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık
nedir diye ve sorar doktora. Doktor şöyle bir
bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum...
Bu çiçek sadece susuz kalmış ölümü onun için" der.
Ve anlamıştır artık su sevgiliye sadece
"Seni seviyorum" demek yetmemektedir...

yakup ekinn...