30 Aralık 2009 Çarşamba

Sensiz gelecek günler varsın bensiz yaşlansın...


Aşk bir araçsa sana varmaya,
Her kahrı baş tacımdır,,
Ucunda sen varsın ya hayat bu ya,,
Ölümde bile sana varmaktır…

Elçi bir göz ise mührün kalbimde,
Zaman beni beklese,
Dünya durdukça inan seninim ben,
İster aglat istersen gelme,
Sözüm söz ellerin kalbimde..

Gercek aşk ibadet halidir.
Korur tüm kötülüklerden.
Sen benim tek bağımsın yarım kalsın..
Sensiz gelecek günler,
Varsın bensiz yaşansın..

Sevenlerin adı giderde.
Aşkları kalırmış ama,
Yalnızlığa mahkumlar ağlasın,
Bu şarkıyla aşıklar birbirini tanısın..

^^
Bu kaçıncı gece gündüze devrediyorda sen gelmedin
Köprü altına gizlenmiş çaresiz duygularım
Gelip geçenden habersiz
Sevemedim bu kalabilıkta yalnızlığı
Hayır görmemiş gözlerden düşüyorum sessiz
Yaşadığımı alıp verdiğim nefesten anlıyorum
^^

Gercek aşk ibadet halidir
Korur tüm kötülüklerden
Sen benim tek bağımsın yarım kalsın
Sensiz gelecek günler
Varsın bensiz yaşansın

Sevenlerin adı giderde
Aşkları kalırmış ama
Yalnızlığa mahkumlar ağlasın
Bu şarkıyla aşıklar birbirini tanısın

29 Aralık 2009 Salı

mavi mi? yeşil mi?

hemen şaşırma. üstünde fazla düşünme de. çarçabuk söyle. çünkü her ikisinin içinde her şeye rağmen mutlu olabilmek var. çünkü her ikisinin içinde bekleyiş var, çünkü her ikisinin içinde kavuşabilmenin sıcak tebessümü var, çünkü her ikisinin içinde ben varım, beni ben yapan sen varsın.

maviye hasret olduğunu biliyorum. muhtemelen maviyi seçeceksin. ben de yeşile hasretim. belki de yeşil sensin, mavi ben. uzak sensin.. uzak ben!

mavi; kavrayış, sıkı sıkı sarılış, farkına varış, belki anlaşılmayış, bulutlarda yürüyüş, uzanış ama ulaşamayış, konuşmak isteyip konuşamayış, hissettirmek isteyip hissettiremeyiş, sadece ama sadece uzunca bir bakış bazen. saatlerce izleyiş. tek kelime etmeden.

yeşil; yeniden doğuş, cesaretleniş, belki harekete geçiş, kendini buluş, belki anlaşılmayış, özleyiş ama çok özleyiş, hoşlanış, ama ifade edemeyiş, dinleyiş, dinleniş. dolu dolu. bir daha buluşamayacakmış gibi. bir sonraki birlikteliği bekleyerek.

mavi! yeşil! kırmızı! turuncu! mor!

hepsi aynı değil mi?

biz değil miyiz aslolan? hissettiklerimiz değil mi?

meraklanma sevdiceğim
ruhlarımız beraber.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Benimle çıkar mısın?...

Daha henüz 18 yaşındaydı,ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan kanser hastalığına yakalanmıştı. Kahır içinde kendini eve kapatmıştı. Sokağa bile çıkmıyordu. Annesi,birde kendisi. Bunlardan ibaretti hayat onun için. Bir gün çok sıkıldı. Sokaklara attı kendini.. Bir yığın vitrinin önünden geçti. CD satan bir dükkanı geçerken aniden durdu, geriye dönüp kapıdan içeri bakarak hayal meyal gördüğü tezgahtar kıza bir kez daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı. Gözleri ve yüreği takılı kalmıştı. Bir süre düşündükten sonra CD dükkanına girdi. Kız gülümseyerek koştu ona doğru "Size nasıl yardımcı olabilirim" diye... Öyle bir gülümseyişti ki genç şaşırdı, geveledi, bocaladı sonra "Evet" diyebildi.. Rasgele bir plağı işaret ederek "Evet,bu CD yi almak istiyorum" dedi. Genç kız plağı aldı, içeri gitti. Az sonra paketlemiş bir şekilde geri geldi. Genç paketi aldı evine geldi ve hiç açmadan paketi dolabına attı... Ertesi sabah yine aynı dükkana gitti. Yine bir CD sardırdı kıza, yine eve gelip açmadan paketi dolaba attı. Günler hep sardırılıp açılmayan CD alımları ile geçti gitti. Bir türlü genç kıza açılmaya cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda... Annesi "Git konuş oğlum, ne var bunda" dedi.Ertesi sabah cesaretini toplayıp aynı dükkana gitti, ve yine bir plak seçti. Kız plağı sarmak üzere arka kısma gidince genç "sizinle bir gece çıkabilir miyiz ?" diye yazarak altında telefonunu ekleyip gizlice kasanın üstüne koydu.Sonra genç kızdan plağı alarak kaçarcasına uzaklaştı dükkandan. İki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi. Gizlenen notu daha yeni bulmuş, ve görür görmez aramıştı. Ama delikanlının annesi ağlıyordu... "Duymadınız mı ? " dedi, "Dün kaybettik oğlumu"

Cenazeden birkaç gün sonra anne oğlunun odasındaki eşyaları düzenlerken gözüne dolabındaki paketler ilişti. Paketleri aldı oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD ve birde not vardı. "Merhaba,sizi öyle talı buldum ki, bir akşam birlikte çıkalım mı ? Jacelyn !... Bir başka paketi açtı. Yine başka bir not vardı. "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece için davet edin artık...

27 Aralık 2009 Pazar

ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE

Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla, Bazan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla, Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla, Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla, Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla, Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla, Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla, Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.. Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle, Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle, Çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle, Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle, Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle, Ama her defasında geri döndüm seninle, Hangi düğüm çözülür, nazla, sitemle, kinle? Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle.. Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin? Bazan kızkardeşimsin, bazan öpöz annemsin, Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin, Eksilmeyen çilemsin, Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin, Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin, Çaresizim, çaremsin. Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?

SEVEREK AYRILANLAR...

o gün büyük bir sesle uyandı..hemen pencereye koştu...
şaşırdı çünkü 3 yıl aradan sonra apartmanlarına yeni biri taşınıyordu "yine yaşlıdır ,kafa dengi çocuğu yoktur " diye düşünerek içeri girdi...Ama yanılmıştı taşınanların 2 tane güzeller güzeli kızı vardı...Hemen büyük olana gözleri dikti...ANCAK kızlardan küçük olanının onun hayatında derin bir etki yapacağını nerden bilebilirdi ki...

aradan 2-3 hafta geçtii kızlarla tanışmak zorundaydı...en azından kendin, öyle hissediyordu...Kızlardan büyük olan çok kopuktu "küçüklerle işim olmaz" diyen tiplerden..Bu durum karşısında ilgi odağı küçük kız oluyordu. bir kaç arkadaş yardımıyla tanışmayı becerdi...

aradan 3 ay geçti.Çocuğun aşkı o kadar büyüktü ki onun uğruna ölmeyi göze alabilirdi...o kızı nasıl seviyorsa bi o kadarda kız onu seviyordu...okullar açıldı yeni arkadaşlar edinildi..aradan yine 2 ay geçti..onun üzerindeki baskı çok artmıştı "liseliyiz,kız çok, boşver onu" arkadaş baskısı,çevre etkisi,gençliğe adım ve lise polemiği o büyük aşkı parçalamaya yetti...

o kızı çok ama çok seviyordu...ayrılmaya karar verdi... aklında hep şu düşünce vardı "ileride onun kalbini kırmak bana acı verir"

kızı önüne çekti herşeyden habersiz etrafa gülücükler saçan ağzından "aşkım " lafı eksik olmayan o biricik aşkını....kız tm bir şey söyleyecekken çocuk aşkının sözünü kesti ve kararını açıkladı..."AYRILALIM" kız için ve çocuk için herşey donmuştu sanki...öyle bir duyguydu ki ağlamak yanında tarif edilemez şekilde küçük kalırdı...

çocuk dayanamayıp ayağa kalktı ve arkasına bakmadan yürüdü..tam bir iki adım atmıştı ki yere küçük bir şeyin düştüğünü duydu arkasına dönüp baktı düşen şey küçük mavi bir kutuydu...

kız ağlayarak...koşar adımlarla çocuktan uzaklaştı..kız uzaklaşınca çocuk hemen yerdeki düşen kutunun yanına gitti ve kutuyu açtı...kutunun içinde güzel bir bileklik ve bir not vardı notta şöyle yazıyordu "doğum günün kutlu olsun aşkım" çocuk o anda yıkıldı bugün kendisinin doğum günüydü...

Aradan 9 ay geçti kız apartmandan taşınmıştı...ama taşınmalarından tam 8 ay sonra çocuğa bir mektup geldi mektupta şöyle yazıyordu...

sen bu mektubu okurken ben seni izliyor olacam...ama bu sefer kapı komşunuz biricik aşkın olarak değil ayrıldığın günün sabahı kanser olduğunu öğrenip yıkılan ve tek desteği tarafından bir kez daha yerin dibine gömülen bir kız olarak...BEN ÖLDÜM--AŞKIM ÖLDÜ--

şimdi o çocuk hep düşünür durur "neden? neden? neden?" "neden? arkadaşlarına yenik düştü neden? iradesine güvenmedi? neden? korktuuuuu NEDEN??""

VE HALA DÜŞÜNÜYOR... biliyorum çünkü o çocuk benim......

severek ayrılmak....bile bile ölmek demektir.....

Bir yabancı!!!

AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR...

Dünya yaratılmadan önce iyi ve kötü huylar ne yapacaklarını bilmez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün toplanmışlar ve her zamankıinden daha fazla canları sıkkın oturuyorlarken; Saflık ortaya bir fikir atmış: "Neden saklambaç oynamıyoruz?"..
Hepsi bu fikri beğenmiş. Çılgınlık bağırmış."Ben ebe olmak ve saymak istiyorum"...Baska hiç kimse çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış.123..
O saydıkça iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar. Şefkat Ay'ın boynuzuna asılmış; İhanet çöp yığınının içine girmiş; Sevgi bulutların arasına kıvrılmış; Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış; Tutku dünyanın merkeizne gitmiş; Para Hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.Aşk; kararsız olduğu gibi nereye saklanacağını da bilmiyormuş.(Aşkı saklamak zordur )Ve çılgınlık 100'ü saydığı anda; Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış..
Ve Çılgınlık bağırmış.. "Önüm arkam sağım solum sobegeliyorum!" İlk önce Tembelliği görmüş çünkü saklanacak enerjisi yokmuş.Sonra Şefkati ayın boynuzunda İhaneti çöplerin arasında Sevgiyi bulutların arasında Yalanı gölün dibinde ve Tutkuyu dünyanın merkezinde birer birer bulmuş.Sadece biri hariç. Umutsuzluğa kapılan Çılgınlığın kulağına Haset fısıldamış: "Aşkı bulamıyorsun çünkü o güllerin arasında saklanıyor."
Çılgınlık çatal şeklinde bir sopa almış ve güllerin arasına saklamış ta ki yürek burkan bir haykırış onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış. Parmaklarıyla kapadığı yüzünden sicim gibi kan akıyormuş. Çılgınlık Aşkı bulayım derken heyacandan Aşkın gözlerini kör etmiş.. "Ne yaptım ben?!!" diye bağırmış."Seni kör ettim. nasıl onarabilirim? Aşk cevap vermiş: "Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen benim klavuzum olabilirsin"..
İşte o günden beri Aşkın gözü kördür ve Çılgınlık da her zaman onun yanındadır...

26 Aralık 2009 Cumartesi

Yeni RAKI...

24 Aralık 2009 Perşembe

Bir mesaj...

En acısı da karşı tarafından seni sevdiğine ve kavuşamamanın yalnızca fani sebeplere bağlı olduğuna inanmaktır.Halbuki bi kaldırsak gözümüzün önündeki perdeyi,bi kaldırsak... o zaman görürüz ki gerçekten seven insan ne olursa olsun gelir; tüm sebepleri sonuçları göğüsler gelir... Eger gerçekten gelemiyorsa da sırf sevdiğinin mutluluğu için tamamen çıkar onun hayatından... Arada bir anlamlı mesajlar göndererek sönmeye yüz tutmuş ya da buna yeltenmiş yüreği yeniden yakmaz...Arada bir gönderilen mesajların altında aslında "Beni unutmamalısın" bencilliği yatar.Biz saf aşıklar bunu bile bile yine yakar yıkarız yüreğimizi o mesajın hatırına... O, gönder tuşuna bastıktan 2 saat sonra hayata döner biz 2 ay zehrederiz hayatı...

Neden yazdın diye sorarsanız bana, içimden gelenleri tek bir mesajla anlatmaya çalıştım sizlere.Umarım anlarsınız beni de benim düştüğüm hatalara düşmezsiniz sizde...

Sevgilerimle...
Yunus Emre Tatar

23 Aralık 2009 Çarşamba

Hadi git...

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

Cemal Safi

21 Aralık 2009 Pazartesi

Gönül...

Ben sana uymazsam ağrımaz başım,
Sayende gülecek yüzüm yok gönül.
Nereyi yıkmadı benim gözyaşım,
Nerede hıçkırık izin yok gönül.

Yeni bir afet mi girdi düşüne?
Hadi Allah versin çek git işine,
Bir fettan gözlünün düşüp peşine,
Derbeder olmaya luzüm yok gönül.

Ne bana cilve yap, ne yalvar yakar,
Yerimde kim olsa usanır bıkar,
İstersen karşıma huriler çıkar,
Vallahi billahi gözüm yok gönül.

Son diye söz verdin her seferinde ,
Vefa yok ,ne Aynur, ne Ayfer’inde,
Hayırsız Nur’unda Nilüfer’inde,
Emelim ,özlemim, arzum yok gönül .

Seni çöle çevirmeye mahkumum,
Ne bir gülüm olsun, ne bir zakkumum,
Çoktandır başladı ,yaprak dökümüm,
Takvimde baharım,yazım yok gönül.

Nerede görülmüş ,güldüğüm nerde,
Nerede başımı sokmadın derde,
Her aşkta hüsranla kapandı perde,
Artık o tarakta bezim yok gönül.

Kapandı sevdanın dönemi bence,
Kalmadı Leyla’nın önemi bence,
Gene mi özendin gene mi gence,
Sana söyleyecek sözüm yok gönül.

20 Aralık 2009 Pazar

Candan Erçetin - Git


Candan Ercetin - Git - Click here for more amazing videos

ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
git de allah aşkına bir selama muhtaç et!

güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
günahıma girmeden, katilim olmadan git!

cemal safi...

Özgün - Mühür

19 Aralık 2009 Cumartesi

cezmi ersöz tercüman oluyor bana :

Sevgilerim oldu. Başarılar kazandım. Misafirler geldi evlerime... Çılgın, başıboş, şımarık, ihtiras dolu yaz akşamlarım oldu... Sevgi dolu mektupları aldım. Telgraflar, çağrılar... Yolculuklara çıktım. Beni karşılayanlara el salladım sevinçle, içim kamaşarak... İştahlıydım. Arzularım hiç dinmeyecek gibiydi... Doğum günlerimde pastamı keserken herkese ve kendime hak ettiğimizden daha çok şans
diledim hep...

Ama yine de unutamazdım senin kapında bekletildiğimi, beni içeri almadığını, varlığımın en anlamlı, en sahici parçasının sende kaldığını, o ikiye bölünmüşlüğümün derin sızısını unutamazdım, bunun yıllarca süreceğini ve de hiç dinmeyeceğini...

Uzağa, istediğim uzaklara gitme şansım ancak yanında olursam mümkündü. Çünkü ne zaman içime baksam yüzünden geçen bütün zamanları, bütün özleyişleri, yüzünden gerçek dünyaya açılan yolları, başka ve öteki hayatları görüyordum...
Yüzünde varlığımın sende kalan parçasını görüyordum. Böyle zamanlarda yüzünde, acıyla gölgelense de bağışlayan bir gülümseme olurdu. Ve bu gülümseme senin beni bir gün içindeki varlığımla buluşturacağını hissettirdi...

Karşına çıkan herkeste seni aramak... Seni hatırlattığı için birine âşık olduğunu sanmak... Sen olmadığını bile bile, bütün hayatını bu ilişkiye adamak için çırpınıp durmak...

Bunu bile bile yaşamak nedir bilir misin? ...

Düşünsene, ben seninle düşlerimi, heyecanlarımı, çocukluğumu, acılarımı aldattım...

Seni unuturum diye yaşamaya başladığım her aşkı, ben yine seninle aldattım...

Sen beni içine almadığından beri yıllardır ben seninle kendimi aldattım...


Bir tek seni sevdiğim doğruydu... Ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı...

Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin...

Ve ben en çok onların sevgisine inandım. En çok onlara derinden üzüldüm. Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye... Dünyanın iyi bir yer olduğuna ve yaşamak için çok sebep bulunduğuna bu insanların bir hayalete duydukları o akılalmaz, o sonsuz sevgileri yüzünden bir kez daha inandım...

Sorma artık şu halimi acılarım dinmeyecek susuzluğum bitsede gözlerim açılmayacak belki de. Benim gözleri siyah kalbi mavi vicdanı ise ben sevgilim. Sen gökkuşağı sen kardelen bütün renkler senin bütün inatlaşmalar sende ama unutma bir gün belki bir bulut olurum belki gökyüzü belki bir okyanus ya da okyanus da bir damla su...

Seni sevmek, bensiz akip giden hayatina bir yabanci gibi uzaktan bakmak oldu çoktandir... O çocuk ellerinin, bir baskasinin saçlarinda gezindigini, aniden özlemle sarilip bir baska yüzü öpücüklere bogdugunu..
Kendimin bile affedemedigi bir bencillikle, kalbindeki tek askin benimki olmasi için gözyaslari içinde Tanri'ya yalvarmak oldu..seni sevmek..

Seni yasak bir ask gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasinda yasamak oldu, sevmek... Beni hayatindan disladigin için öfke nöbetlerine kapilip, bana bile yabanci gelen, hiç tanimadigim bir sesle sana bagirmak, haykirmak, aglamak, sonra pismanlikla affedip tutkuyla sana tekrar sarilmak oldu...

Yabani bir ot gibi ruhumu sarip sarmalayan öfke ve kiskançlik duygulariyla benligimden uzaklasmayi kendime yakistirmamak, sikisip kaldigim bu karanlik dehlizde, kendi kalbimde, yalnizligimda, sensizligimde, kendi askimla delirmek oldu artik seni sevmek...

Simdi, bu aciya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluga birakip gitmesi için birbirine yalvaran iki yüregiz artik...
"Ayazda Iki Yürek" gibiyiz...
Sen benim sizofren askimsin... Bense senin kanayan vicdaninim...
Affet beni sevgilim... Verdigim sözleri tutamadim...

18 Aralık 2009 Cuma

AŞK...

"o var yalnızca, o var olduğu andan itibaren dünyanın nüfusu 1. sen de yoksun artık. bir tek o var. zaten sen ve o artık aynısınız. başkası yok. dünya yok. allah yok. peygamber yok. aç-tok yok. yalnızlık ve kalabalık yok. kaos yok. mutluluk-mutsuzluk yok. dert yok. derman yok. acı yok. telafi yok. sadece bir çift göz var. beraberinde taşıdığı sonsuz huzur. hep artan ve ve bu artışın sonu olmadığı bir huzur. sürekli parlayan gözler. ötesi daha parlak, daha parlak. umut etmek yok, çünkü buna gerek yok. her şeye sahipsin artık, kaybedecek de bir şeyin yok artık, bir tek o var. sen o'sun. var olan tek şey o: aşk."

Sertap Erener - Açık Adres


Bence yılın klibi olmaya aday sözlerine dikkat...

Mevlana...

Mevlana’nın öğrencileri arasında Süryanos adında bir de rum delikanlısı var.
Çetrefilli lakırdı etmesini beceremeyen, açık sözlü bir genç olacak ki,
uluorta konuşmalarından ötürü yakalayıp kadı’nın ödüne götürüyorlar.

kadı soruyor :
sen mevlana’ya tanrı diyormuşsun, doğru mu?
süryanos hep o açık sözlülükle : yalan, diyor, ben mevlana’ya tanrı demedim, tanrıyı yaratandır dedim. tanrı benim, ama bunu yıllardır bilmiyordum, bana tanrı olduğumu mevlana öğretti…

süryanos’u iyice çıldırmış sanarak bırakıyorlar.
o da gelip olup bitenleri mevlana’ya anlatıyor.

mevlana : kadı’ya deseydin ki, diyor,
''yazıklar olsun sana, eğer sen de tanrı olamadıysan!''

10 Aralık 2009 Perşembe

Papaz ve Şeytan

Papaz ve Şeytan

Papaz, ölmek üzere olan adamın üzerine egilerek: 'Olmeden önce seytanı ve onun kötülüklerini lanetle' der.

Ancak adamdan ses çıkmaz. Papaz gene: 'Olmeden önce seytanı ve onun kötülüklerini lanetle' der demesine ama adamdan gene ses çıkmaz.

Papaz iyice sinirlenir:

-'Neden seytanı ve kötülüklerini lanetlemiyorsun be adam?'

Adam son bir gayretle ve fisiltiyla yanıtlar:



- 'NEREYE GİDECEGİM KESiNLESMEDEN KİMSE HAKKINDA YORUM YAPMAK İSTEMİYORUM

Bir kadın çocuktur aslında

Bir kadın çocuktur aslında
….Bir kadın çocuktur aslında…..çocuk gibi davranmayı sever.erkeğin
kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister...

Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını..ama hiç bir kadın çocuk muamelesi görmek istemez.söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini,dikkate alınmasını ister...
Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz;ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz..

Bir kadın güçlüdür aslında.hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.ama
bu gücünü herzaman ortaya koymasını sevmez...
ister ki,erkeğin gücü kendisine huzur versin.kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler.böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir.ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.yapmak istediği birşey varsa mutlaka yapar.

Bir kadın sevgidir aslında.içinde her zaman sevgiyi taşır.sevdiklerinden
kolay ayrılamaz.sevdiklerini kolay kolay kıramaz.zor sever;ama,tam
sever.

Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul
ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız.


Bir kadın yalnızdır aslında.hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz...kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep
yalnızdır...o dünyaya kimsenin girmesine izin vermez,hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz...

yalnızlık onun sığınağıdır...o sığınağa ne zaman gireceğine,ne kadar
kalacağına hep kendisi karar verir.sığınaktayken oradan çıkmaya
zorlarsanız,onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

Bir kadın çılgındır aslında.neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez...üreticiliğinin sınırı yoktur....ama bunu ortaya çıkartmak için
hayatının erkeğini bekler.hoyratça harcamaz üreticiliğini.sadece
erkeğine saklar...bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok
şanslısınız demektir.çünkü hayatın içinde olan herşey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor.yemek yemek,su içmek bile.bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyormusunuz?
anlıyorsanız ne mutlu size.anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz

bir kadını ağlatırken çok dikkat edin..!!!
çünkü Allah gözyaşlarını sayar..!!!!

kadın;erkeğin kaburgasından yaratıldı,ayaklarından yaratılmadı..!!!
öyle olsaydı ezilirdi!!!
üstün olsun diye başındanda yaratılmadı!!

AMA GÖĞSÜNDEN YARATILDI;
Eşit olsun diye;
Kolun biraz altında;Korunsun diye!!!
KALP HİZASINDA SEVİLSİN DİYE!!!

9 Aralık 2009 Çarşamba

Yalın-Ki Sen

7 Aralık 2009 Pazartesi

Ahmet Arslan- Tanımadığım Ten


Yalnizca bir kırıntıydın, icime ilk düstügünde
Vakitsiz bir anda...

Bilmedigim bir neden beni alip götürdügünde o yerlere
Keder ve budalaliktan baska yasamin bir anlami varmiydi

Aradigim aski bulduysam, sendedir
ya bu benim icimde dolasanda kimdir
Ya bu benim icimde mekan tutanda kimdir

Adem evvelinden beri bir yanimiz noksandir
neylersin...

Beni bu alemde divane gibi gezdiren sen degilmisin
Geriye kalan yalnizca tanimadigim bu tendir


video: http://www.youtube.com/watch?v=iwM-C0rBHlY

Düşünce gücüyle e-postasını açtı


DÜŞÜnce GÜcÜyle E-postasini AÇti..... İngiltere'de felçli bir adam yeni bir beyin sönsörü sayesinde düşünerek bilgisayarın imlecini hareket ettirdi ve e-postasını açtı.

Kol ve bacakları felçli 25 yaşındaki adam 'BrainGate' sensörü sayesinde bilgisayarda e-postasını açabildi ve bir robot kolunu kontrol edebildi.

Felçli hasta Massachusetts'deki Cyberkinetics Neurotechnology Systems tarafından geliştirilen bu sistemin denendiği ilk kişi oldu.

Bilim adamları hastanın beyninin hareketi sağlayan bölgesine 100 elektrodun bulunduğu minik bir silikon çip yerleştirdi. Böylece hücrelerin faaliyetleri kaydedilerek bilgisayara aktarıldı ve bilgisayarın komutları tercüme etmesiyle hastanın cihazı kontrol etmesi ve hareket ettirmesi sağlandı.

Massachusetts hastanesi yetkilileri bu yöntemin felçli insanların yaşamını kolaylaştırmada bir umut olduğunu söylediler


http://www.siyahdeniz.com/ilginclikler/dusunce-gucuyle-e-postasini-acti/

6 Aralık 2009 Pazar

Rihanna-Russian

3 Aralık 2009 Perşembe

19 Kasım 2009 Perşembe

MATEMATİK SINAV SORUSU TAMAMİYLE GERÇEKTİR


13 Kasım 2009 Cuma, 02:27
Soru, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinin İşletme Matematiği kitabından gerçek bir alıntıdır. Hiç dokunulmadan ve yorumsuz şekliyle verilmiştir:

Kitap Adı: İşletme Matematiği

Yazar: Prof. Dr. Müh. Yılmaz Tulunay


Sayfa: 173 Soru :

Amerika'ya lisansüstü çalışmalar yapmak üzere giden Mehmet, iki kız arkadaş edinmiştir. Bunlar Mary ve Nancy'dir. Mehmet'e göre;


a-) Mary olgun bir kızdır ve klasiklerden zevk almaktadır. Böyle bir yerde onunla 3 saat birlikte olmak 12 dolara mal olmaktadır. Diğer taraftan Nancy daha çok popüler eğlenceleri yeğlemektedir. Onunla böyle bir yerde 3 saat birlikte olmanın maliyeti de 8 dolardır.


b-) Mehmet'in bütçesi gönül işlerine ancak ayda 48 dolar ayırmasına olanak vermektedir.
Ayrıca, derslerinin ve çalışma koşullarının ağır oluşundan dolayı, kız arkadaslarına en fazla ayda 18 saatlik süre ve 40.000 kalorilik enerji ayırabilmektedir.


c-) Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori enerji harcayan Mehmet, Nancy için bunun iki katını harcamaktadır. Eğer Mehmet'in Mary ile buluşmaktan beklediği mutluluğu 6 birim ve Nancy ile buluşmaktan beklediği mutluluğun da 5 birim olduğunu biliyorsak, mutluluğunu maksimize etmek isteyen Mehmet'in sosyal yaşamını nasıl planlaması gerekecektir?


Grafik ve cebirsel yoldan bulunuz.


BİR ÖĞRENCİNİN CEVABI '' VE BENİM KOPTUĞUM AN;)) '' ;


Sayın Hocam, Bu Mehmet şerefsizi buradan Amerika'ya lisans üstü çalışma yapmaya gitti de herifin s...nin derdi bize mi düştü? Biz burada tahsili bırakıp karıya, kıza dalsak bizi de böyle ballandıra ballandıra kitaplara yazar mısın? Neyse geçelim sorduğunuz sorunun cevabına;


a-) Bi kere bu Mehmet ibnesinde iki hatuna ayrı ayrı zaman harcayacak g.. de, para da yok, sıkarrrr. Ayrıca dünya piyasalarında saati 100 dolardan açılıp minimum 50 dolara kadar düşen tarifeler göz önüne alındığında, 3 saati 12 dolarlık ya da 3 saati 8 dolarlık karılardan hayır gelmez. Muhtemelen Mary 68, Nancy 79 yaşındadır ve ikisinin de bu güne kadar yattıklarının haddi hesabı yoktur. Bu durumda Mehmet'in hem vakit darlığı, hem kadınların hali, hem de para yokluğu sebepleriyle bu iki orospuyla grup sexi yapması gerekir.


b) Mehmet'in bütçesi (bu gönül işi tabirini ben anlamadım) sevişmek için ayda 48 dolara yetiyorsa zaten bu o.....çocugunun masturbasyon yapması daha uygun olur. Böylelikle iki ay para biriktirip bu çuvalların yerine doğru dürüst bir karıya zıplar ve ayırdığı 40.000 kaloriyi hakkıyla harcar.

Ama siz bu cevabı kabul etmeyeceğiniz için şöyle cevap verelim; Mehmet'in bütçesi 48 dolara yettiği için ancak grup sex yapılacağından pazarlıkla miktar iskontosu alınır ve bütçe rahatlatılır.Böylelikle ayda ayırdığı saati 3 saate bölersek 6 kez yapmış olur ve her sevişmede 40.000/6= 6700 (yaklaşık) kalori harcar. Bu hayvan bir seferde kesintisiz 3 saat zıplayabiliyorsa zaten Amerika'da kalması ve buralara dönmemesi hepimiz için hayırlı olur.

c-) Mehmet Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori harcıyorsa yukarıdaki hesaba göre Nancy'ye sadece 6.700 - 5.000 = 1.700 kalori kalır ki buda Nancy gibi falafoş bir motoru sadece gıdıklar. Bu durumda birinden 6, diğerinden 5 birim zevk alan Mehmet'in mutluluğunu maksimize etmesi için kendisini de birilerine d..dürmesi gerekir.

Sonuç olarak bu işe alışan Mehmet'in bundan sonraki sosyal yaşantısını kaşarlı bir ibne olarak planlaması gerekir. Bu sayede ayda 48 dolar tasarruf sağladığı gibi üste para da kazanarak bütçeyi de düzeltir.



Saygılarımı arz ederim.

18 Kasım 2009 Çarşamba

shakira-did it again(new video)

Özcan Deniz-Kalp Yarası

14 Kasım 2009 Cumartesi

aşk ve ben...

9 Kasım 2009 Pazartesi

küçükken ben salaktım...:))))


-Ben çocukken salaktım. Edip Akbayram´ın ismini Edi zannederdim. Yani o, benim için ´Edi Pakbayram´di.
-Ablama, ´Nasıl olup da koca bir günü canin sıkılmadan evde oturarak geçiriyorsun?´ demiştim.
´Büyüyünce insanin canı sokakta oynamak istemez ki´ cevabını vermişti. Uzunca bir sure büyüyüp büyümediğimi anlamak için kendime, ´Canin sokakta oynamayı istiyor mu?´ diye sormuştum.
-Annem erkeğin cinsel organını ´pipi´, kadınınkini ´kutu´ olarak tanımlamıştı.O zamanlar TRT´de Cenk Koray´ın sunduğu ´Tele Kutu´ diye bir yarışma vardı. Yarışmacılar, ´Hayır Cenk Bey. Ben kutumu açmak istiyorum´ deyince koşarak odadan kaçardım.
-Sabahları kalktığımda aklimin hala yerinde olup olmadığını anlamak için 2+2, 3+4 gibi toplama işlemleri yapardım. Sonuçlar doğru olunca da çok sevinirdim.
-Dedemle parka gittiğimiz bir gün TRT´ciler çekim için oradaydı.Beni oynarken çektiler. Yayın günü bizim aile, jeneriğinde gözüktüğüm çocuk programını izlemek için televizyon başına gecti. Kendimi ekranda görünce,´Beni niye parkta unuttunuuuuz?´ diye gözyaşlarına boğulmuştum.
-´Geri vites´ kavramım yoktu. Şoför, kolunu koltuğa atıp arkaya doğru bakınca araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.
-Benden büyük kuzenlerim dondurmacıların dondurma külahlarının sivri kısmıyla kulaklarını karıştırdığını söylemişti. İnanmıştım. Hala da külahların sivri kısımlarını yemem, çöpe atarım.
-Babaannem bir gün gelirse sevdiğim dizilerin olmadığı bir gün gelsin istiyordum.
-Abimle Karaoğlancılık oynardık. O Karaoğlan olurdu, beni de Bizans askeri yapardı. Sonra evire çevire döverdi. Çok mühim bir şey yaptığımı sandığım için canim yansa bile hiç sesimi çıkarmazdım.
-Yeşil ve siyah zeytinin ayrı ağaçlarda yetiştiğini sanırdım. Bulmacalardaki,´Annenin erkek kardeşi´ kısmına dayımın beş harfli ismini sığdırmaya çalışırdım.
-Anaokulunda patates baskısı yapmayı öğrenmiştik. O kadar hoşuma gitmişti ki, evde duvarlara, masa örtülerine filan basmıştım.Ancak sanat merakım annemin yeni aldığı beyaz eteğe patatesi yapıştırmamla son bulmuştu.Hem gönlünü almak hem de el koyduğu patateslerime kavuşmak için dahiyane bir fikirle öğretmenimin yanına gittim. ´Annem´ yazısını patatese oydurttum. Sevinçle eve gelerek soyundum. Renkli boyalara batırdığım patatesi vücudumun her tarafına bastım. Sonra da annemin karsısına gectim. Beni o halde gorunce ağlamaya başlamıştı.
-Madonna ile Maradona´yı kardeş zannederdim. Kendi kendime, ´Bunların babası ne şanslı be. Bir çocuğu futbolun kralı,biri müziğin kraliçesi´ derdim.
-Birinden özür dilediğim zaman Allah´ın bana bir özür vereceğini sanırdım. Sakat olacağımı düşünüp hemen ´dilediğim özrü ´ geri alırdım.
-Kurban Bayramı´nda toplanan derilerden uçak yapıldığını sanırdım.Uçakların diş yüzeyinin bu derilerle kaplandığı için Türk Hava Kurumu´nun topladığını düşünüyordum. Uçak kaçırma filmlerinde silahla ateş edildiğinde ya da bomba patladığında, ´Ayyy! Deri delindi!´derdim.
-´Gil´ diye konuşanları fakir zannederdim. -Annem banyodan çıktıktan sonra babamın söylediği, ´Sıhhatler olsun´ lafını ´Saatler olsun´ diye anlardım. Bunun da, ´Banyoda amma çok kaldın´ gibi bir şey demek olduğunu sanıp babamın anneme kızdığını düşünürdüm. Annemin buna karşın niye sadece, Sağol´ dediğini merak ederdim. ´Ne kibar kadın,derdim.

Cem Yılmaz

biraz gülelim...:))

HARD-DISK tipi kadın:
Her şeyi hafızasında saklar.


RAM tipi kadın :
İşiniz bittiği anda sizi de unutur.


WINDOWS tipi kadın:
Herkes hiçbir şeyi doğru dürüst yapamadığını bilse de kimse onsuz yaşayamaz.


EXCEL tipi kadın:
Söylendiğine göre bir çok kabiliyeti olmasına rağmen bir çok kimse basit ihtiyaçlar için kullanır.


SCREENSAVER tipi kadın :
Eğlendirmekten başka hiçbir işe yaramaz.


INTERNET tipi kadın :
Erişilmesi zorlu olan tiptir.


SERVER tipi kadın :
İhtiyacınız olduğundan her zaman meşguldür.


MULTIMEDIA tipi kadın :
Korkunç şeylerin güzel gözükmesini saglar.


E-MAIL tipi kadın :
Her 10 sözünden 8´i anlamsızdır.


VIRUS tipi kadın :
Bir başka ismi de "Eş" tir. Hiç beklemediğiniz bir anda gelir kendisini yerleştirir ve kaynaklarınızı kullanmaya başlar. Kurtulmaya çalıştığınızda kesin bir şeyler kaybedersiniz eğer kurtulmazsanız her şeyinizi kaybedersiniz.

@emre


kırık bir yürek ve durgunlaşmış bir beden
senden geriye neydi kalan
artık anlamlandırmakmış hayatı yalan
senden kalanları yolda bıraktım
senden kalanları gönlümden ugurladım...


@emre

4 Kasım 2009 Çarşamba

ertelenmez...

ve ben artık gidiyorum...hoşçakal yar…


Gidiyorum en sevdiğim şehrimden
Kaçıyorum gözün aydın yar
Ne varsa arkada bırakıyorum
Senden uzaklaşamıyorum
Hangi durakta mola versek
Hep seni görüyor
Geçtiğimiz yollarda sana aglıyorum
Derman kalmadı gözlerimde
Yaşta kalmadı
Neden diye sormuyorum
Cevaplayamadığım sorulara
Kendimden bile kaçıyorum
Yalnız sen kalıyorsun geride
En büyük emellerimi bir çırpıda bırakıp gidiyorum
Sırf sen mutlu ol diye
Kendimi alıp gidiyorum
Herşey sana kalıyor
Seni sana ,seni de Allah'a emanet ediyorum
Ve ben artık gidiyorum.hoşçakal yar…

Belki biraz üzülürsün ama geçer bunlar
İnan ki unutsun bunları da
Umarım diyemesemde
Dilim bunu kabul etmesede
Ve gönlüm isyan ederek seni sevsede
Umarım benden daha iyisini bulursun
Sakın beni anma,üzülme
Ben bunları alıp gidiyorum zaten
Sakın geriye dönme
Sevme beni
Çekip gidişimle sana yeni bir hayat veriyorum
Ve sevdiğim bu şehirden
Sevgi sebebim seni bırakıp gitmek zorunda kalıyorum
Ve ben artık gidiyorum.hoşçakal yar…

@emre tatar

3 Kasım 2009 Salı

Demedim mi?


Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?
Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi?

Mevlana Celaleddin Rumi

28 Ekim 2009 Çarşamba

sakın bir tek kelime etme çünkü inanırım...

27 Ekim 2009 Salı

"Seviyorum derdin eminim ben…"

"Seviyorum derdin eminim ben…"

Güzel günlerden biriydi
Güneş alabildiğine parlak
Gökyüzü bir dua kadar temiz
Sense yeni dogmuş bir bebek kadar günahsızdın
Kimse sana hiçbir seçim şansı vermeden
Dertlerin seni nere sürükler diye düşünmeden
Atıldın hayata…

Neydi o günler dediğini duyuyorum şimdi
Hatırlar mısın o masum çocukluk günlerini
O kadar mahsum ,temizdiki hayat
Ne zaman oyun oynayacağım diye beklerken
Önüne çıkacak engelleri bir bir yıkarken
Yine emeline ulaştığın gibi mutlu olabilecek misin?

İlk defa birine aşık olduğundan
Ve onu yolda yürürken gördüğünde
Acaba ne yapsamda onunla konuşsam
Hangi bahaneyle ona açılsam diye düşününce
Ama o seni hiçbir zaman fark etmediğini
Dost bile kalamayacağınızı öğrendiğin anki kadar incitebilecek mi?

Lise yılların kadar güzel gecebilecek kaç günün daha olacak?
Annenle,babanla gittiğin sinema günlerini
Dostlarınla kutladığın doğum günlerini
Hatırlıyor musun?

Sevgilini ilk defa dudaklarından öperken ki hisettiklerini
Başka bir tenden bulabilecek misin?
Ona olan sevgini bir başkası için verebilecek misin?
Yoksa halen sokaklarda onunla geçtiğin caddelerin taşlarına sarılıp öpecek misin?

İlk iş hayatına atıldığında
İlk maaşını nasıl harcayacağını hatırlıyor musun?
Bir şekilde birikim mi yapsam?
Kendime bir ev mi ,araba mı alsam?
Annemle babama neler yapardım dediğini duyuyorum…

Evlendiğin zaman düğünde nasıl oynadığını hatırlıyorum da
Deliler gibiydin
Sevdiğinin yanında mutluydun
İlk gecenin nasıl geçeceği umrunda bile değildi
Çünkü emeline ulaşmıştın artık...

Şimdi sen ve ben kaldık geriye
Yalan dünyanın kahrını çeken
Bana her şeye rağmen “seni seviyorum”diyen
Hayatımı paylaştığım sen…
Seni nasıl sevdiğimi ah bir bilsen
O zaman mezarından kalkıp
Yine “seviyorum” derdin eminim ben…



@by emre
18.10.2009

ben yine yalnız yine sensizim...

Geceler gündüzleri,gündüzlerde geceleri beklerken
Ben yine yalnız ben yine yalnız ve yalnızım
Bakacak bir çift göz yada tutacak bir el
Ama ben yine yalnız,yine sensizim…

Belki yıkılmış bir bina enkazı gibi
Belki perişan,çöküntü,viraneysem
Elbette bir sebebi vardır
Ve oda yine yalnız yine sensizim…

Sıkıntılarım,şarkılarım ve göz yaşlarım
Aslında şu akılsız başım
Kaçacak yer arasam bulabilir miyim sanırsın
Saklanacak bir yer bulsam halen sensiz halen yalnız kalır mıydım?

Eğer dertlerin bir yığın olmuşsa
Sen onları bıraksan da onlar seni bırakmıyorsa
Ve artık bunlardan bıktıysan
Bil ki ben yokum
Çünkü artık senden yalnızsın…

Yalnızlarda,sıkıntıda,dertte,kederdesin
Bense halen yalnızlıklarla yoldaşım
Zannediyorsan eğlencede,keyifte,neşedeyim
Bilki yıkıntılarımı toparlayamayacak kadar acizim
Çünkü ben halan yalnız halan sensizim…



@by emre
23.08.2009

26 Ekim 2009 Pazartesi

yıldız tilbe-gitme gel...

21 Ekim 2009 Çarşamba

...

nasıl bir yangın ki bu alevlerin bile canı yanıyor
nasıl bir yalanki bu kelimeler kaçacak yer arıyor
gel bunları olmamış sayalım desemde
boş hiç inanmam
gel güneşi doğmamış sayalım desemde
yok artk sen bana kanma
yüreğim ağır yaralı derinden yanmaz istesemde
yeniden çok yaralar sardı kalbim
amma bu yara kapanırmı bilemem!!!!!

Bir güzellik yap kendine!
Sadece sahip olduklarini düsün!!
Olamadıkların üzülsün senin olamadıklarına..
Keşkeleri hiç düşünme!!
Mutlu ol seçimlerinle!
Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine..
Her yeni günün senin günün ilan et ve şımart kendini..
olabildiğince !..
Bırak dünler üzülsün seçilmediğine....
Kalbinde daha da büyüt sevgisini sevdiklerinin!
Bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yerleri yok diye..!

9 Ekim 2009 Cuma

Ferdi Tayfur - Sanma Sana Dönerim

7 Ekim 2009 Çarşamba

erkeklerin kadınlardan ricası...

13 gerçek...

yalan askmis...

askti karsiliksiz olan tek sey
ama sen bilemedin bunu
sevdim diyorsun sevdin ama yalanmis ask diyorsun
hayatinda tek gercek neydi halen bilmiyorsun
ne desem bilmiyorum ama ask ki senin icin mazide kalan bir yalan,
ne desen geri donecegi yok iste artik.
hayatindaki tek gercekte kayboluyor hemde sonsuza dek.
kimbilir belki baskalari kiydi askima
belki sen kirdin kalemini fitursuzca.
aslinda yanlis olan bendim,sevip deger verip urunda olen sonra terkedilen. askin yalan oldugunu soyleyecek kadar sevemedin sen....
askin yalan oldugunu soyleyebilecek kadar yurekli olamazsin sen,
askin yalan odugunu soyleyecek kadar yuzsuz olamazsin
ama yaptin, iyide yaptin ben sevdimde ne oldu bak... ask yalan oldu...
simdi ne desem bilmiyorum ama sunu bil isterim:

GECTI ARTIK ISTEMEM GELMENI
YOKLUGUNDA BULDUM SENI
BIRAK VEHMIMDE GOLGENI
GELME ARTIK NEYE YARAR...

emre tatar (maziden kalan bir hatira)...

5 Ekim 2009 Pazartesi

zaten bana kalan benden başka senden kalan yalan...

""aşk eski bir yalan.... artık çoookkkk eskilerde kalan...
Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç. Bu son fasıldır ey ömrüm,
nasıl geçersen geç..
gelme istemezsen yorgun düştü yüreğim sana inandır bu son olmayacaksa gelme istemem.....""

yalanmış demek sevgi bak işte
al dünya senin olsun neye yarar bak artık
sen bıkmışsın benden yalana gerek yok
git artık gideceksen
zaten bana kalan benden başka senden kalan yalan

yalanlarla bıkmak mı artık töbe
seni sevdim yalanını diyorsun nasıl sevmişsense
düşman işgalinden kurtulmuşsun bak işte
git eylen belki gönlün hoş olur
zaten bana kalan benden başka senden kalan yalan

gerek yok artık bunlara
zaten kayıp yok senden bana
merak etme hatıralar geçer senin için zamanla
belki bir istanbul masalında
zaten bana kalan benden başka senden kalan yalan...


@by emre

2 Ekim 2009 Cuma

dostluk...

DOSTLUK

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın…
“Nereden çıktın bu vakitte”dememeli,
Bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
“Gözünün dilini”bilmeli;
Dinlemeli sormadan,söylemeden anlamalı…
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi
Köklenmeli hayatında;
Sen,her daim onun orada durduğunu hissetmelisin
İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli
Kovuklarına saklanabilmelisin
Kucaklamalı seni güvenli kolları
Dalları bitkin başına omuz,
Yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı…
En mahrem sırlarını verebilmeli,
En derin yaralarını açıp gösterebilmelisin;
Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz…
Onca dalkavuk arasında bir tek o,
Sözünü eğip bükmeden söylemeli,
Yanlış anlaşılmayacağını bilmeli
Alkışlandığında değil sadece,
Asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli
Övmeli alem içinde,baş başayken sövmeli
Ve sen öyle güvenmelisin ki ona,
Övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin,
“Hak ettim” diyebilmelisin
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının;
Günahlarının yegane şahidi…
Seni senden iyi bilen,sana senden çok çok güvenen bir sırdaş…
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin
Ve sen ağladığında,onun gözünden gelmeli yaş…

CAN DÜNDAR

27 Eylül 2009 Pazar

bir benimle sen aglayamadın...

bir hüzün sabahında kuşlar kanatlarını çırparken
yüzündeki o acıyı gördüm
gökyüzünde bulutlar ağlarken
gökyüzünde gözlerimi gördüm

yıldızlar parlaklıklarını kaybettiğinde
kötü giden birşeyler olduğunu anladım
gezegenler yer değiştirirken
senden uzaklaştıklarını anladım

herşeyi anladıda şu akılsız başım
bir senin gidişini anlayamadım
bir kuş,bir yıldız,bir gökyüzü olupta
bir benimle sen aglayamadın.


written by emre
22.09.2009 (11.00)

15 Eylül 2009 Salı

bahar geçti...

uçup gitti martılar...


- More amazing videos are a click away

Ne dediysem bir bir hepsi çıktılar
Üzerimden güldü geçti martılar
Bu aşk böyle yürümez sandım, içime kapandım
Soğudum, soğudum, soğudum, ısıttı şarkılar

Oldum olası sevmez kalbim matemi
Hiç gerek yok suç sende mi, bende mi
Bu aşk böyle yürümez sandım, içime kapandım
Sevmenin adaleti yokmuş anladım

Gelme istemezsen
Yorgun düştüm yüreğim sana kırgın
İnandır bu son olmayacaksa
Gelme istemem

Ne dediysem bir bir hepsi çıktılar
Üzerimden güldü geçti martılar
Bu aşk böyle yürümez sandım, içime kapandım
Soğudum, soğudum, soğudum, ısıttı şarkılar

Oldum olası sevmez kalbim matemi
Hiç gerek yok suç sende mi, bende mi
Gözlerinden güneş çaldım, hep sana uyandım
Sevmenin asaleti buymuş anladım

Gelme istemezsen
Yorgun düştüm yüreğim sana kırgın
İnandır bu son olmayacaksa
Gelme istemem

Gelme istemezsen
Yorgun düştüm yüreğim sana kırgın
İnandır bu son olmayacaksa
Sevme istemem

diyar diyar...



GOZYASLARIM YAGMUR GIBI AKIYOR
BU HASRETLIK YUREGIMI YAKIYOR
KIMSE GARIP HALIMI BILMIYOR
AYIRDILARBENI SENDEN NEDENSIZ

GUNLER GECMEZ YASAYAMAMKI SENSIZ
SENI SEVMEK YASAK OLSA SURESIZ
SENSIZ TASIDIGIM BU CAN DEGERSIZ

SENSIN BENIM KADERIM
SENSIN DERDIM KEDERIM
BASIM ALIR GIDEYIM DIYAR DIYAR
ELLER NE DERSE DESIN VAZGECEMEM BENIMSIN
ISTERSE OLUM GLSIN DIYAR DIYAR

ARAMIZDA ENGELLER VAR SIRALI
LAF ANLAMAZ GONLUM KARA SEVDALI
EKSILMEZ EZELDEN BAHTIM KARALI

9 Temmuz 2009 Perşembe

otobüscü serkan

Serkan ölünce cennetin kapisinda kuyruga girer.
Hemen önünde bekleyen adam pederdir. Kapida bir melek
beklemektedir.
Melek pedere sorar:
)))Hiç günahın var mı peder ?
Aziz melek ben rahiptim. Tüm hayatım boyunca hep tanrıma dua ettim. Karıma
ve çocuklarima sadik kaldim.
Insanlara ve hayvanlara hep yardim ettim
.. Melek :
Çok iyi, bunları biliyorduk zaten.

Al sana cennetin gümüş anahtarı der.
Ve sonra Serkan'a döner.
))) Senin hiç günahın var mı?
; Serkan:

Ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım.Tanrıya dua
etmedim etmedim açikçasi, inancim da zayifti ve bir günahim vardi.. Çok
sert ve hizli otobüs kullanirdim
.. Melek Serkan'a döner ve
bunu da biliyoruz..
)))Çok iyi al sana cennetin altın anahtarı..
Peder bu olaya çok sinirlenir:
Ben hayatımı tanrıya adadım siz de gidip
Bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz,
haksızlık değil mi ?!!

Melek gülerek:
..))) Oglum sen vaaz verirken
herkes uyuyordu ama
Serkan otobüs kullanirken herkes dua ediyordu.

formula1 türkiye kuralları

- Türk pilotlar araçlarının bagajlarında mangal bulunduramayacak.

- Otomobilde teyp ve anfi teşkilatı varsa söktürülecek, mini vantilatör, kafasını sallayan köpek ve dikiz aynalarında boş CD bulunduran pilotlar yarışa alınmayacak.

- Araçların arkasında yazılı bulunan "Canısı, Var Ya, Deli Yürek, Bir Doyamadım Bir de Sabah Uykusuna, Günahkar Sokakların Tövbekar Çocuğu Muhittin; O Şimdi Asker, Tertip İdris, Anan da sollardı" gibi ibareler acilen çıkartılacak.

- Pitstop anında (tamir bakım amaçlı kısa mola) teknik ekipten, "Usta gelmişken bir karbüratöre bakıver", ya da Diferansiyelden ses geliyor, alt takımlara el atıver" gibi taleplerde bulunulmayacak.

- Ülkemize gelen hiçbir yabancı pilotun arabasına yaklaşıp, "Usta kaç yapıyo bu?", "Bizim Almanya'daki kayınçoda bunun aynısından vardı", Bunların ikinci elleri kaça gidiyo hoca" gibi sorular sorulmayacak.

- Start verildiği anda arkadan Daaaaat" diye kornayla uyarı yapılmayacak.

- Yarış sırasında yabancı pilotlarla çarpışmak suretiyle kaza yapan pilotlarımızın, "Trafik gelmeden yerinden kıpırdatmam arabayı", ya da "Sana sanayiden tanıdık bi ustanın kartını vereyim, git ona yaptır, faturayı ben hallederim" gibi yaklaşımlar göstermelerine kati surette izin verilmeyecek.

- Yabancı sigara reklamlarıyla birlikte, milli menfaatler uyarınca, sigara ve içkilerin yanı sıra Vefa Bozacısı gibi reklamlar alınabilecek. Ancak, yarış sırasında kesinlikle çay sigara içilmeyecek.

- Cam silici çocuklar pistten uzak tutulacak.

- Yine startta bekleyen arabaların arasına, trafik tıkalı zanneden sucu, kağıt helvacı, simitçi gibi seyyar satıcıların girerek sürücülere satış yapması engellenecek.

- Piste kati surette hız engelleyici tümsek konmayacak.

- Pistin çevresinde büyük veya küçük baş hayvanların, sürücülerle virajı aldığında karşı karşıya gelmesine engel olunacak.

- Seyircilerin bir kaza anında piste fırlayıp, kazma, kürek ve levyelerle sürücüyü yaka paça arabadan çıkarmalarına engel olunacak.

- Pitstoplarda duran otomobillere kapkaççıların yaklaşmasına izin verilmeyecek.

- Starttan önce otomobillerin başında bekleyen Pist Bebeklerine "Yavrum hepsi senin mi?", "Bebek akşam boş musun?" gibi tacizlerde bulunanlar kesin diskalifiye edilecek.

- Otopark mafyasının, pistin etrafındaki 10 kilometre çapındaki alana girmesine kolluk kuvvetleri engel olacak.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

maykıl ceksin kolbastı:))

kelebek öpücükler...

Çoğu zaman pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz. Bir süre önce bir arkadaşım 3 yaşındaki kızını bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının kağıtları ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti. Buna rağmen küçük kız ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve " Bu senin için babacığım" dedi. Arkadaşım gösterdiği tepki icin kendini suçlu hissetti ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı. Kızına bağırdı: " Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun? " Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve söyle dedi: " Ama babacığım kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemistim. Hepsi senin icin babacığım.” Babanın içi paramparça olmuştu. Kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı. Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının baş ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu. Gerçek anlamda bakmak gerekirse herbirimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz. Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz.

3 Temmuz 2009 Cuma

mutluluğun formülü tuzlu kahve...

Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika bir şeydi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdıama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı..
"Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken delikanlı birden garsonu çağırdı..
" Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı..
Kahveye tuz!..
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi..
Delikanlı anlattı:
"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem çocukluğumu deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum.
Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.."
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.
İçini bu kadar samimi döken evini ailesini bu kadar özleyen bir adam evi aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen evini arayan evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kız . da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak..
..Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii..
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi prenses prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..
40 yıl sonra adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Şöyle diyordu satırlarında..
"Sevgilim bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki şeker diyecekken Tuz çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken değiştirmeye o kadar utandım ki
yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem her şeyi yeniden yaşamak seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
Lafı açıldığında birgün biri kadına "Tuzlu kahve nasıl . bir şey" diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının..
"Çok tatlı!.." dedi..

seni seviyorum demek yetmiyor...

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.
İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder
birliktelikleri tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.
Gel zaman git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki mutluluktan
içi içine sığmaz artık ve anlar ki su'ya aşık olmuştur.
İlk kez aşık olan çiçek etrafa kokular saçar
"Sırf senin hatırın için ey su" diye...
Öyle zaman gelir ki artık su da içinde çiçeğe karşı
birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki
çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.
Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba
"Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.
Çünkü su pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek
alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.
Çiçek suya "Seni seviyorum der. Su "Ben de seni
seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek
yine "Seni seviyorum" der. Su yine "Ben de" der.
Çiçek sabırlıdır. Bekler bekler bekler...
Artık öyle bir duruma gelir ki çiçek koku saçamaz
etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.
Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der
ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek
artık. Rengi solmuş çehresi sararmıştır çiçeğin.
Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler
çiçeğin yardımcı olmak için sevdiğine...
Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla
başını döndürerek çiçek suya der ki; "Seni ben
gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum
karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır
nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder
çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu
ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."
Su merak eder sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık
nedir diye ve sorar doktora. Doktor şöyle bir
bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum...
Bu çiçek sadece susuz kalmış ölümü onun için" der.
Ve anlamıştır artık su sevgiliye sadece
"Seni seviyorum" demek yetmemektedir...

yakup ekinn...

27 Haziran 2009 Cumartesi

evlilik teklifi...

24 Haziran 2009 Çarşamba

bağlanmayacaksın...

17 Haziran 2009 Çarşamba

türk olmak...

14 Haziran 2009 Pazar

kolu tuvalete sıkışan kadın

dededenserbest sitil...

harun kolçak-gir kanıma

deli öss...

5 Haziran 2009 Cuma

kendince sebepleri varmış

çamur-yara

bedirhan gökçe-anladım...

1 Haziran 2009 Pazartesi

bir korku ve bir bilinmez


Olmadığını düşündüğümüz şeylerin bile olabilme ihtimalini göz ününe almaya ne dersiniz. Bazen hiç olmaz dediğimiz şeyler olur ya işte buda onlardan biri. Kadının cinsel özelliklerini kullanarak aynadaki çocuğa dikkat çekmiştir.İlk bakışta ne kadar da resimdeki kadın dikkat çekiyorsa asıl anlatılmak istenen insanların hiç olmadığını zannettikleri şeyleri görüyor olması.Camdaki hafif çiziklerin olması bulundukları yerin eski olduğunu gösteriyor ve büyük ihtimalle de bu evdeki hayaleti anlatıyordur.duvarın renginin koyu mavi olması ise korkunun ve soğugun simgesi olarak anlıyorum.kadının üzerindeki giysileriyse gecenin geç saatlerinde uyandığını anlatır gibi.yani sözün kısası perili ev diye hitap edilen bir ev tipinin olması ve bir kadın kurbanın olduğunu,gösteren bir poster olduğunu düşünüyorum.

kirlenmek güzeldir...


Bunun bir çamaşırmakinesi reklamı olduğunu görüyoruz. Burda kirlenmekten korkmamak gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Ama burada makinenin adı veya herhangi bir belirtisi olmamış olsaydı bunu bir ketçap reklamı olarakta düşünebilirdik. Yani sadece birkaç belirtici nesne resmin anlamını ne kadarda değiştirdiğini görüyoruz. Reklamda kirlenmenin bile farklı bir sevincinin olduğunu görür gibi oluyoruz. Aslında küçük çocuklar için güzel olan bir şey var burada , buda oyun oynarken hangi leke olursa olsun onun çıkacağını bilmesinden de daha öte olan anın keyfini sürmek. En zor lekelerin bile üstesinden gelebilmek. Diğer bir anlam olarakta yetişkinlerin yemek yerken üzerlerine döktükleri yemeklerin çıkacağını anlatıyor olması.resimde ki adamın elinde kaşık var. Yani kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız öyle hareket edin. Biz küçükken yemekleri hızlıca yerdik ve döküldüğü zaman o lekenin çıkmayacağını düşünürdük.hele bide sevdiğimiz bir elbisemizse. Artık bu korkudan eser kalmadı diyebiliriz.

26 Mayıs 2009 Salı

görsel okur yazarlık